top of page

Allah (c.c) yolunda savaşmayı ifade etmek üzere cihad kavramının yanında gazâ ve fetih kavramları da kullanılmıştır. Gazâ, din için yapılan savaş anlamında kullanılmıştır. Fetih, ülke ve şehirleri i‘la-yi kelimetullah amacıyla İslamiyete açma anlamında kullanılmıştır. Hz. Peygamber‘in (s.a.v) bizzat sevk ve idare ettiği savaşlar için gazve, kendisinin katılmadığı askerî seferlere ise seriyye denilmektedir. Fıkıh kitaplarında savaş ahkâmı genellikle siyer ve megâzî başlığı altında ele alınmıştır.

 

İki düşman grubun birbiriyle savaşması harp (muharebe) ve kıtal kavramları ile ifade edilmektedir. Bu kavramlar meşru veya gayri meşru her türlü savaş için kullanılmaktadır. Cihadı, Allah (c.c) yolunda savaş manasıyla aldığımızda muharebenin cihadın yöntemlerinden biri olduğu gürülecektir.

 

Gayrimüslimlerden savaş yoluyla elde edilen mallar, esirler ve araziler ganimet olarak kabul edilir.

 

               “Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helal ve temiz olarak yiyin.

                                                Allah‘tan korkun. Şüphesiz Allah bağışlayan, merhamet edendir.“

 

Ganimetin beşte biri beytülmala ayrılır, geri kalan kısım savaşa katılanlar arasında taksim edilir. Fey, ganimetten daha geniş bir kavram olup savaş yapılmaksızın gayrimüslimlerden alınan malları ifade etmektedir. İslam devletinin gayrimüslim tebaadan aldığı cizye, harac ve ticaret vergileri için de fey kavramı kullanılmaktadır. Cizye, gayr-i müslimlerden canlarını, mallarını korumak ve inançlarını özgürce yaşamalarına karşılık olarak çalışabilir durumda olan erkeklerden alınan baş vergisidir Harac ise, gayri-müslimlerden alınan, miktarı şartlara göre belirlenen toprak vergidir.

 

Savaş esirleri, ganimetin bir parçasıdır. Düşman askeri esir alındıktan
sonra onunla ilgili karar verme yetkisi şahıslarda değil kamu otoritesindedir. Esirlere yapılacak muamele hakkında maslahata ve kamu yararına en uygun şekilde karar verilmesi esastır. Haklarında karar verilinceye kadar geçen süreçte esirlerin temel ihtiyaçlarının karşılanıp, onlara işkence ve kötü muameleden uzak durulması gerekir.

 

                                         Savaşı Meşru Kılan Sebepler

 

İslam‘da niyet, yapılan davranışın meşruiyet bakımından değerlendirilmesinde belirleyici bir unsurdur. Bu yüzden toprak, mal, şan ve şöhret kazanmak veya insanları sömürmek amacıyla yapılan tüm savaşlar cihad ile elde edilecek sevabı ortadan kaldırır. Savaşı meşru kılan başlıca sebepler şunlardır.

 

1- Savunma amaçlı savaş: Ülkenin saldırıya uğrayıp zarurât-ı diniyyeden olan din, can, mal, nesil ve aklın korunması amacıyla savaş yapılması fakihlerin ittifakı ile meşrudur.

 

2- Uluslararası güvenlik amaçlı savaş: Bazı ülke ve grupların bir bölge veya tüm dünyayı tehdit eden faaliyetleri karşısında savaş meşru olur. İnsanların mal ve can güvenliğini tehdit eden nükleer, kimyasal, terörist faaliyetlere üs olma gibi fitne ve zulme

engel olup uluslararası güvenliğin sağlanması

amacıyla savaş yapılması da meşrudur.

 

3- Devlete karşı silahlı ayaklanma ve isyan

suçu fıkıhta bağy olarak isimlendirilmek-

tedir. Bağy suçunu işleyenlere karşı savaş

yöntemi dâhil olmak üzere gerekli

tüm tedbirleri almak devletin hakkıdır.

Ülkemizde 15 Temmuz 2017 de yaşa-

nılan devlete isyan hareketi bağy suçu-

na bir örnektir. Devletin düzenini yık-

maya çalışanlara ve alternatif paralel ya-

pılanma içine girenlere karşı gerekli tedbir-

leri alıp bu isyan hareketini bastırmak dev-

letin hem hakkı hem de vazifesidir. İrtidat fık-

hi terim olarak bir Müslüman'ın İslam dininden çıkmasını ifade eder. Bu kişiye mürted denilmektedir. Fakihler dininden dönüp düşman safına geçen, İslam dinine zarar verebilmek için fırsat kollayan mürtedler ile savaş yapılabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim Hz. Ebu Bekir hilafetinin ilk yıllarında irtidat hareketlerini bastırmak üzere orduyu sevketmekte hiç tereddüt etmemiştir.

 

4- İslamın tebliğ edilmesine engel olanlarla savaş: İnanç ve fikir hürriyeti kapsamında Müslümanların dinlerini yaşamalarına ve tebliğ etmelerine engel olanlara karşı Müslüman devletler muhtelif yöntemlerle mücadele edebilirler. Özellikle bu ülkelerde Müslümanlara zulmedilmesi, can ve mal güvenliklerinin olmaması durumunda Müslüman devletlerin bu ülkeye baskı yapması ve Müslümanların hamisi olarak siyasi, sosyal, ekonomik ve nihayet askeri mücadele yöntemleri izleyebilirler. Özellikle tebliğ amaçlı savaş daha ziyade ilmi ve fikri cihad şeklinde gerçekleşmesi gerekir. Bugün İslam‘ı dünyada hâkim kılmak için yapılması gereken Müslüman olmayanlarlaa silahlı mücadele değil; ilimde, teknikte, ekonomide, sanatta ilerlemeler kaydederek her alanda güçlü olup dünyada söz sahibi olmaktır.

 

                                    Savaşta Uyulması Gereken Kurallar

 

İslam dininde, hayatın her alanına dair uyulması gereken kural ve ilkeler bulunmaktadır. Dünyadaki milletlerin, hedefledikleri amaçlara ulaşmak
için her türlü mücadeleyi meşru gördükleri dönemlerde bile Müslümanlar savaş esnasında belirli kurallara uymakla sorumlu olmuşlardır.

 

                 Savaşta yapılması yasak olan davranışlar şunlardır

 

                                                                          İşkence Yapmak: Hz.Peygam-                                                                                 ber (s.a.v) ordu komutan-                                                                                     larına verdiği talimatta ölü-                                                                                 lerin organlarını keserek vü-                                                                               cut bütünlüğüne zarar veril-                                                                               mesini (müsle) ve düşman as-                                                                             kerlerinin yakalandıktan son-                                                                             ra yakılarak öldürülmesini                                                                                 yasaklamıştır.

 

Savaşa Katılmayanlara Saldırmak: Savaşa katılmayan kadınların, çocukların, yaşlıların, din adamlarının, çiftçilerin, elçilerin ve hastaların öldürülmesi caiz değildir.Peygamberimiz (s.a.v) savaşta öldürülmüş bir kadını görmesi üzerine bunun yasak olduğunu bildirmiştir.
Savaşın sona ermesi ve fethin gerçekleşmesi durumunda da bu sınıfların zarar görmemesi sağlanmalıdır. Fatih Sultan Mehmet Bosna ruhbanlarına verdiği emannamede
“Kiliselerinizde korkusuzca ibadet ve memleketimizde korkusuzca ikamet edin. Ne vezirlerimden ne de halkımdan kimse bunları incitmesin ve rencide etmesin. Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a ve kuşandığım kılıca yemin olsun ki, canları,
malları ve kiliseleri bana itaat ettikleri sürece güvencem altındadır.” 
diyerek fetih hareketlerinin esas gayesinin
dünyada huzur ve güvenin sağlanması olduğunu göstermiştir.

 

• Tabiat Varlıklarına ve Hayvanlara Zarar Vermek: Savaş esnasında kesilmesine bir ihtiyaç olmayan ve kendisinden yararlanılan hayvanlara ve bitkilere zarar vermek caiz değildir. Hz. Ebu Bekir, ordu komutanı olarak görevlendirdiği Üsame b. Zeyd’e hayvanlara ve ağaçlara zarar verilmemesi talimatı vermiş

           “Yüce Allah buyuruyor
          ki;"Bizim uğrumuzda cihad                  edenleri elbette kendi
            yollarımıza eriştireceğiz,
              Hiç şüphe yok ki Allah
                   iyi davrananlarla
                        beraberdir''

                                           

                              Ankebût Suresi, 69.ayet 

        Peygamberimiz savaşta sivillere zarar                         verilmemesini emretmiştir.

bottom of page